BAŞKALARININ HAYATI 4. SAYISI ÇIKTI

Yorum bırakın

BAŞKALARININ HAYATI 3. SAYISI ÇIKTI

Yorum bırakın

BAŞKALARININ HAYATI 3. SAYI

Yorum bırakın

TAŞRADA DİRENİŞİN KALESİ ( 16-05-2011 )

Yorum bırakın

EDEBİYAT VE DÜŞÜNCE DERGİLERİ ÜZERİNE KENAR NOTLARI-2

Adana’da iyi şeyler oluyor. Başkalarının Hayatı dergisi 2.sayısını yayınladı, geçtiğimiz günlerde.

Sessiz sakin yürüyen ama şiir ve edebiyat anlayışı bakımından esasa ilişkin ciddi ve üzerinde durulması gereken cümleler kuran, oluşturan bir birikimle çıkıyor Başkalarının Hayatı. Yazın emekçesinin sanal evrene bütünüyle umut bağladığı yüzyılın yeni yüzünde kağıda kutsiyet atfederek direnme biçimi geliştirmeye çalışıyor Başkalarının Hayatı. Merkeze alternatif olabilecek bir içerik ve görüşle okuyucunun huzuruna çıkıyor. Abartı yaptığım düşünülebilir. Taşrada edebiyatın tiz ve gümrah sesini, hakikate dayalı bir kulağınız varsa, Başkalarının Hayatı’ndan duyabilirsiniz.Bu yönüyle fazlasıyla kendine güvenmesi gerektiğini, asla yenik başlamadığını söyleyebiliriz.Yürüyüşü asil ve tavizsiz. Derginin başyazısı bu yürüyüş ve direnişi sarahate kavuşturacak cümlelerden kurulu.

Can alıcı sorular soruyor Başkalarının Hayatı:”Kıyamete inanan insanların edebiyatı nasıl olmalıdır?” Derginin kurucusu Salim Nacar buna bir soru daha ekliyor akabinde: “Kıyamete inanan insanlar, kıyamete inanan yazarlardan ne bekler?”

Başkalarının Hayatı, kendini Hakikate göre konumlamış bir dergidir. Bu gerçek. Derdi-tasası hakikate duyarlı olmak-olmamak meselesidir aslında. Hakikati kavramaya yönelik bir uğraş içinde edebi görüşünü oluşturmaya çalışıyor. Daha açık ve net konuşalım. Nacar daha seçik soruyor: “Allaha inanmayanın edebiyatı olur mu?”, diye. Kafamızı iki elimizin arasına alıp düşündürtecek bir soru bu.

Salim Nacar’ın ‘Piç’leşen Yazı, Hiç’leşen Şiir Karşısında başlıklı uzun ve önemsel başyazısını okuyunca zihnimde birtakım fikirler net bir görünüm kazanmaya başladı. Devrimci ruhla hakikati temel alan bir edebiyat anlayışı nasıl uyuşur, diyedir düşünmekteydim. Kördüğümün çözümü şurada galiba: Uğradığımız ikilem şiirde kadim bir mesele olan öz-biçim varageline gelip dayanıyor. Hüseyin Cöntürk’ün dengeli yaklaşımını esas almak gerekiyor sanırım. Şiirde ne bütünüyle öze ne de ağırlığı biçime vererek bir edebiyat anlayışını savunmak istengen bir şey değildir. Öz-biçim, iç-dış, soyut-somut dengesidir esas olan. Antenlerimiz dışarıya bigane kalamayacağı gibi içeriden de vareste değildir.

Nacar’ın ilgili yazısından, derginin, Büyük Şeytan Amerika’nın Irak’ı işgaline de duyarlı olduğunu anlıyoruz. İşbu yazıda Nacar, şiiri varoluşla hesaplaşmanın bir yolu olarak görüyor ki aynı zamanda bu yazıdan şunu da anlıyoruz: Gerçeğin üzerini örten zulmü de sorgulayacağının işaretlerini sunuyor Nacar. Yani kafasını kuma gömmüş bir dergi değil Başkalarının Hayatı. Türkiye ve dünyadan bihaber bir anlayışla yayın yapmıyor. Beklentim sanat ve siyaseti barıştıran bir yol yordam belirlemesi yönünde. Bu ve benzeri meselelere ilişkin hususiyetlerin açılımlarını derginin sonraki sayılarında okumayı ümit ederek yazımızı sonlandıralım.

Mustafa CELEP

İkinci Sayı Çıktı

Yorum bırakın

“Başkalarının Hayatı” Bu…

Yorum bırakın

Mustafa Celep’in dergimiz hakkındaki yazısı…

‘‘BAŞKALARININ HAYATI’’ BU!

Başkalarının hayatını konuşalım artık

Adana’da Salim Nacar yönetiminde ‘Başkalarının Hayatı’ adında yeni bir dergi yayın hayatına başladı.

‘‘Başkalarının Hayatı’’ yeni bir dergi, bir siyasi gerilim filminden esinlenilerek bu adı almış,     Adana’dan sesleniyor okura. ‘‘Hakikati önemsiyoruz’’, diyor Giriş Yazısında, ‘‘Hakikate yanaşmaya çalışıyoruz’’. Bu yönüyle dikkat çekici ve önemsel. Hakikati önemsemekle yola çıkan bir dergi, izlenmeye değer diyorum. Henüz çiçeği burnunda bir dergi. Mart-Nisan 2011 itibariyle 1. sayısını çıkardı. Salim Nacar yönetiminde çıkıyor. Nacar, Edebi Müdahale ekibinden ayrıca. Karayazı’dan şiirlerini okuyor, ilgiyle takip ediyordum.

Salim Nacar’ın Şiiri

‘‘Bu topraklar’’ın temel değerleri üzerine düşünen bir şair Salim Nacar. Karayazı’daki konuşması, etkililiğini göstermşti üzerimde. İsmet Özel damarından beslenen şairler hemen her zaman etkilemiştir beni. Ayhan Kurt gibi Salim Nacar da deriye nüfuz eden şiirler yazıyor. Şarkdemir’in deyişiyle ‘etkileyicilik katsayısı yüksek’ şiirlere imza atıyor. Kitaplı şairlerden ayrıca. Geçtiğimiz yıllarda Karayazı kitaplığından Aralık adında bir şiir kitabı  çıkmıştı. İsmet Özel’i iyi ve doğru yerinden kavramış bir şair olduğunu düşünüyorum. Ancak şiirlerinde, Cöntürk’ün deyişiyle iç dünya-dış dünya ayrımında soyuta biraz fazla ağırlık verdiğini, derinleşme adına içselliğe aşırı yöneldiğini söylemek mümkün. Ne olup bittiyse hep iç’inde oluyor Nacar’ın. Dış dünya algısının iç tarafından deyim yerinde engellendiği, kendi yara’sıyla  çoğun ilgili olduğu  ilk elden bir izlenim olarak söylenebilir. Diyeceğim şu ki, düşlemsel değil somut olana yönelmeli Nacar. Açık, seçik, net ve doğrudan konuşmanın imkânlarını da denemeli. İlk sayıda yer alan şiiri, ‘Geçmiş Zaman/Sonrası’, öncesi (Aralık) ile birlikte düşünüldüğünde dışa yönelik algının mümkünlerini fazlasıyla barındırıyor ama yine de şairin kendiyle epey meşgul olduğunu bu şiirde de görebiliyoruz. Varoluş endişesi taşıyan bir şair Salim Nacar. İsmet Özel’in Erbain’den sonrası mesela Savaş Bitti şiirinin bu toprakların temel değerleriyle irtibatlı olduğunu düşünürsek Nacar, bu aşamadan sonra Memleket meselelerini birinci endişe konusu edinirse bu, şiirinin genişlemesi, daha sağlam bir yapıya kavuşması ve Türk şiirinin karakteri bakımından uygunluk arz edecektir. Somut, madde ile çevrili dünyaya duyargalarını tümüyle açtığında şiiri nefes alacak, uzun konuşmak onu Gerçek’e biraz daha fazla yakınlaştıracaktır. Kahraman gerçektir çünkü ya da gerçek hemen her zaman kahramanlara has bir özelliktir, baş rol ona verilmiştir, gerçek konuşur, yüzümüze çarpar, bizi acıtır ama gerçektir.

Mehmet Gül imzalı ‘Proust’a Dair’ başlıklı yazı, Başkalarının Hayatı’nda içsel bir yolculuğa çıkarıyor okuru. Proust’un gerçeklik algısını sorguluyor Gül. Sanatta esas olanın ne olduğunu işaret eden bir yazı.

Cüneyt Ferman, ‘Hasan Ali Toptaş Nasıl Vuruldu?’ adlı yazısında, Toptaş’ın yanlış okunmasına itirazlarını dile getirmiş. Ferman’ın roman sanatının içini-dışını bilen bir yazar olduğunu, haklı bir itirazı ifade ettiğini, süregiden bir yanlış okumaya dair bir eleştiri getirdiğini hakkaniyetle söyleyebiliriz.

Metin Yüksel Seyiraç imzalı, müstear olduğunu düşündüğüm, ‘Zahid Bizi Sol Eyleme’ başlıklı yazıysa Sol fikriyatın bugün geldiği  yere ilişkin eleştirel bir çıkma yapmış. Korkusuz ve cesur bir deneme.

Başkalarının Hayatı’nı konuşalım artık.

Korkmadan.

Cesaretle.

Başkalarının Hayatı’na başarılar diliyorum.  Ömrü uzun, sesi kavi olsun.

İlk Sayı Çıktı!

Yorum bırakın

Başkalarının Hayatı Birinci Sayı Kapağı